Karabatak Dergi 74.Sayı Mayıs-Haziran 2024
Karabatak Dergi 74.Sayı Mayıs-Haziran 2024
Dergimiz üç sayıdır kapağında bir kilim motifiyle çıkıyor. Biz o motife bakıp şehir ve yollarımızı gördük, başkaları kim bilir neler görmüştür orada! Türkler kilimlerinde tabiatı bire bir taklit etmek yerine çok anlamlı soyut resimler yaptılar asırlardır. Söylemeyi ve susmayı aynı anda başarmak yüksek bir kültürün işareti olup modern sanatlar günümüzde dahi kilim motiflerinin yükselttiği irtifaya erişmeye çalışmaktadır. Bütün mesele şekilleri estetik çekirdeklerini bozmadan en aza indirgemek, yükü azaltırken anlamı çoğaltmaktır. Atkı ipliklerini çözgü ipliklerinin içinden altlı üstlü geçirerek bu renklere ve desenlere ulaşmak olsa olsa bir büyücülüktür. Her seferinde ilmekler iyice sıkılaştırılır ki kilim yekpare bir güzellik haline gelsin. Hangi alanda eser verilirse verilsin sanat dağınıklıktan çok bir toplanma şeklidir.
Kilim deyince aklıma Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun Çağlayanlar kitabındaki “Ayşe Kızla Vato” adlı yazısı gelir. Müftüoğlu, bir Macar konta farklı milletlerden oluşan bir heyet içinde misafir olmuş, konuk oldukları malikaneyi gezdikleri sırada kont, “İşte, Macaristan’da bir eşi bulunmayan bir hakiki ‘Vato…’” diyerek ünlü Fransız ressamının tablosuna dikkati çekmiş, hemen ardından “Şimdi bundan kıymetli bir şey göstereceğim,” diyerek parmağıyla tablonun yanında asılı küçük bir Gördes seccadesini işaret etmişti. “Koyu mavi zemin üstüne kırmızı bir kenar ve sarı zırhlar ile çevrilmiş; ortası dört ve sekiz köşe madalyonlar ile bezenmişti. Kenarın zırhları ve madalyonun içleri anlaşılmaz nakışlarla doluydu. Bunlar çapraşık, karışık fakat uyumlu; düzensiz, dağınık fakat muntazam; hiçbir şekle uymaz fakat geometrik; ne çiçek, ne yaprak fakat düşünce; ne resim ve ne geometri fakat ince idi…”
Müftüoğlu’nun aklından bunlar geçerken kont, “Şu çiçeklerde maviden kırmızıya, kırmızıdan sarıya ne latif bir ahenk ile geçiliyor. Boyalara bu garip imtizacı, bu hayale gelmeyen güzel imtizacı veren hangi ilimdir, hangi terbiyedir?… Ben Hind’in, İran’ın o üstlerinde oklarla vurulmuş ceylan, kaplan resimleri, çelimsiz süvarileri, bücür insanlar, kurbağalara benzer kuşlar işlenmiş halılarını sevmem. Onlarda ne hayvan hayvan, ne çiçek çiçektir. Bu gibi tabii maddeler, yarım ve ilkel şekilde taklit edilmiştir. Türk halılarında tabiatı taklitten eser yoktur. Bütün nakışlar içe doğan ilhamın eseri ve icattır,” diyerek misafirlerini şaşırtıyordu.
“Anadolu Şehirleri ve Edebiyat” dosyamızın üçüncüsünde Bursa, Yozgat, Kilis, Adana, Urfa, Manisa, Mardin ve Denizli şehirlerimize misafir olduk. Üç sayıda 21 şehir. Gönül isterdi ki Anadolu’nun her şehri bu kültür nakışları içinde yer alsın. Kilimlerimizde olduğu gibi azımızın çok, işaretimizin zenginlik olarak kabul edilmesini dileriz. Kültür bir yönüyle düşünce ve yaşayış birliğidir çünkü ve biz Anadolu Şehirleri ve Edebiyat dosyalarını yaparken hep bu hars vahdetini esas almaya çalıştık.
Dergimizin bu sayıdaki röportaj konuğu Nihat Öztoprak hocamız. Ömer Fatih Andı’nın sorularını cevaplarken, “Bir zaman gelecek ‘Yeniden Divan şiiri, Yeni Dönem Divan Şiiri’ canlanacaktır,” cümlesini de kuran Öztoprak’ın sözlerini bir kök müjdesi olarak kabul ediyoruz. Projektör sayfalarımızın konuğu ise Nevzat Sazak. Sait Faik’le öykü, Sakarya ve balık avcılığı bağlamında yolu kesişen Sazak, “Gelen öykünün büyüklüğünü misinanın gerginliğinden hissediyorum,” diyor.
Karabatak’ın muhtevası bu mütevazı sayfaya sığmaz. “İçindekiler”e baktığınız zaman gözleriniz kamaşacak. Şiirse şiir, öyküyse öykü, denemeyse deneme! Görsel sanatlardan özgün eserler… O halde haydi Karabatak! 74. defa kanatlarından sular akıtarak fırla gökyüzüne!